SALAT –NAMAZ-, SALAT-U
SELAM
1- SALAT:
"Salat''ın mana ve tarifi:
Namazın Fazileti
Namazı Terk Edene Verilecek Ceza :
Namazın Meşru' Kılınışındaki Hikmet
Namazın Geçirdiği
Değişiklikler:
2- Salat-u Selam:
1- SALAT:
"Salat''ın mana ve tarifi:
Istılah olarak "namaz" diye tabir ettiğimiz
"salat" kelimesi lugatta en meşhur şekliyle dua manasındadır.
Kur'an-ı Kerim'deki "onlar için dua et”[Tevbe 103] ayetinde bu manada
kullanılmıştır.
Bu kelime ıstılah olarak, duayı da içine aldığı için bilinen
hareketlerle yapılan ibadete isim olmuştur.
Salat kelimesinin namaz için kullanılması bu malum hareketler
hakkındaki şer'i bir hakikat, dua manasında da mecazi lügavi olmak üzere nakil
midir, (çünkü lügatte nakil, ahkamda nesh gibidir) yoksa isim olduğu namaz
hakkında racih mecaz, kendisinden nakledildiği dua hakkında mercuh hakikat
mıdır? Usulcüler arasında ihtilaflıdır.
Bu kelimenin lügatte, dua, ta'zim, rahmet ve bereket manalarına
müşterek bir lafız olduğu da söylenilmektedir. Şeriatteki tarifi de şudur:
"Tekbirle başlayan, selamla biten belli sözler ve hareketlerdir."
Salat masdar yerine vaz edilmiş bir isimdir. -Salleytu - taseytu-
"Namaz kıldım" manasına denmez denilir.
İştikak: Bu kelimenin iştikak (türetilmiş şekli) de ihtilaflıdır.
Bir kısım alimler, kuyruk sokumunun yanındaki kemikler manasına olan -salluy-
kelimesinden müştak olduğunu, bazı alimler: Kulu, Rabbi'nin rahmetine
yaklaştırdığı için sıla kökünden türediğini, bazıları da insanı kötülüklerden
nehyedip doğru yola yönelttiği için "değneği ateşle düzelttim"
manasındaki -salleytu ud- aslından alınmış olduğunu söylerler.
Namazın Fazileti
Namaz; Kitab, Sünnet ve İcma-i ümmet ile sabittir. Allah Kur'an-ı
Kerim'de: "namazı kılınız"[Bakara 43]
"Namaz mü'minlerin üzerine vakitleri belli bir farz
olmuştur"[Nisa 103] buyurur.
Namazın farz oluşuna delalet eden bir çok hadisten biri Kütüb-i
Sitte'nin tamamında yer alan ve İbn Abbas'tan rivayet edilen şu hadistir:
"Resulullah (s.a.v.) Muaz'ı Yemen'e gönderirken şöyle buyurdu: Sen Ehl-i
Kitap olan bir kavme varacaksın. Onları Allah'tan başka ilah olmadığına ve
benim Allah'ın Resulü olduğumu tasdike davet et. Eğer bunda sana itaat
ederlerse, Allah'ın onlara her gün beş vakit namazı farz kıldığını
bildir..." [Tahric:
Buhari, zekat; Müslim, iman; Ebu Davud, zekat; Nesai, zekat; Tirmizi, zekat;
İbn Mace, zekat; Ahmed b. Hanbel,
1,232.]
Namazın farz olduğunda icma vardır. İnkar eden kafir olur.
Namazı Terk Edene Verilecek Ceza :
Farz olduğunu inkar etmemekle beraber tenbellikle namazı kılmayana
uygulanacak dünyevi cezanın ne olacağı mezhepler arasında ihtilaflıdır.
Hanefilere göre, namazı kılmayan fasıktır. Namazı kılıncaya veya
ölünceye kadar hapsedilir ve dövülür.
Malikilere göre, vaktin sonuna kadar beklenir, bu müddet zarfında
kılarsa serbest bırakılır, kılmazsa ceza olarak (kafir sayarak değil)
öldürülür. Müslüman mezarlığına gömülür.
Şafiilere göre, vaktin sonuna kadar beklenir kmı tevbeye davet
edilir. Tevbe edip namazını kılarsa, serbest bırakılır. Aksi halde ceza olarak
öldürülür. Müslüman mezarlığına gömülür. Öğleyi ve ikindiyi terkten dolayı
güneş batıncaya kadar, akşam ve yatsıyı terkten fecir, sabahı terkten dolayı da
güneş doğuncaya kadar ceza tatbik edilmez. Ancak, kendisinden namazı vaktinde
eda etmesini istemek şarttır.
Hanbelilere göre, namazı tenbellik göstererek terkeden kimseyi
devlet başkanı veya naibi namazı kılmaya davet eder. Eğer, sonraki namazın
vakti daralıncaya kadar kılmazsa katli vaciptir. Fakat üç gün kendisi tevbeye
davet edilmedikçe ceza infaz edilmez. Kafir mezarına gömülür.
Mezheplerin herbirinin görüşlerini dayandırdıkları akli ve nakli
deliller vardır. Ancak sözü uzatmamak için onları buraya nakletmeye lüzum
görmedik.
Namaz, hicretten bir buçuk sene evvel Mi'rac gecesinde farz
kılınmıştır. Önce elli vakit olarak emredilmişken, Resulullah (s.a.)'ın Allah'a
yaptığı müteaddit müracaatları sonucu beş vakte indirilmiş ve sonunda Allah
Teala, "Ya Muhammed, bil ki benim katımda söz değiştirilmez. Bu beş vakit
namaza mukabil sana elli vakit sevabı vardır"[Tirmizi, salat] buyurmuştur.
Namazın Meşru' Kılınışındaki Hikmet
Namazın meşru' kılınışının hikmeti, nimete şükür ve günahlara kefarettir.
Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"(Söyleyin bakayım) sizden birinizin kapısının önünde bir nehir olsa ve
onda her gün beş defa yıkansa, ne dersiniz? Kirden bir şey kalır (mı)
onda?" Ashab, "hayır onda hiç bir kir kalmaz" dediler. Bunun
üzerine Resulullah (s.a.v.) "İşte bu beş vakit namazın benzeridir. Allah
onunla hataları mahveder" buyurdu.[Buhari, mevakit; Tirmizi, edeb; Nesai,
salat]
Namazı eda'nın semeresi, dünyada emrin ifası, ahirette sevaba nail
olmak ve Allah'ın emrine muhalefetten uzak kalmaktır.
Namaz her hayrın başı (aslı) olduğu için, Şari onun fazlını
beyana, vakit, şart, erkan, adab, ruhsat ve nafilelerini tayine hiç bir taatte
göstermediği ihtimamı göstermiş ve namazı dinin şiarlarının en büyüğü
kılmıştır.
Namazın
Geçirdiği Değişiklikler:
1.
Ezan meşru kılınmadan önce namaz vaktinin girdiğini, "namaz , namaz!"
nidalarıyla birbirlerine haber verirlerdi. Resulullah (S.A.V.) bazı kimselerin
evlerin damları üstüne çıkarak namaz vaktinin girdiğini yüksek sesle ilan
etmelerini, bütün mü'minlerin namazlarını bir cemaatle kılmaları için bir çare
olarak düşündüğü gibi, namaz vaktinin bir çan çalınarak ilan edilmesini bile
emretmeyi tasarlamıştı. Derken ensardan Abdullah b. Zeyd ve Muhacirlerden Hz.
Ömer (r.a.) sözü geçen rü'yayı sadıkayı görmüşler, bundan sonra da ezan meşru
kılınmıştır.
2.
Bir kimse cemaatle namaz kılmak için mescide geldiğinde cemaat Resulullah ile
beraber namazın bir kısmını kılmış idiyse sonradan gelen kimse daha önce kaç
rekat kılınmış olduğunu sorardı, onlar da şayet namazda iseler, işaretle daha
iftitah tekbiri almamışlarsa sözle cevap verirlerdi. Çünkü halk Resulullah'ın
arkasında namaz kılarlarken kıldıkları rekatların farklı olması dolayısıyla,
kimisi rükuda kimisi kıyamda kimisi kuudda bulunurdu. Bir kısmı da,
Resulullah^a uymuş vaziyette namaz kılardı. Buna göre, mescide sonradan
gelenler kaç rekatı kaçırdıklarını öğrenirler, önce bunu ya Resul-i Ekrem'le
beraber namaz kılanların safına katılarak veya safın dışında kalarak kılarlar,
ondan sonra Resul-i Ekrem'e uyarlardı. Bu bakımdan dışardan gelen bir kimse
camideki cemaatin kimisini kıyamda, kimisini de rükuda bulur ve kaç rekatı
kaçırdığını onlara sorardı. Yukarıdaki izahta beyan edildiği şekilde cevap verirlerdi.
Cemaatle
namazlar bu şekilde kılınırken, bir gün Muaz (r.a.) gecikmişti. Mescide
girdiğinde, cemaatin Resul-i Ekrem'in arkasında namazın ayrı ayrı rükünlerini
eda etmekte olduğunu görmüş ve kendisine namazın kaç rekatını kaçırdığı haber
verilmişse de o bu işaretlere değer vermemiş "Ben Resul-i Ekrem'i (S.A.V.)
hangi halde bulursam, mutlaka, o anda O'na uyarım" demiş ve Resul-i
Ekrem'e uymuştur. Resul-i Ekrem de bu davranış ve ifadeyi tasvib ederek,
memnuniyetini izhar etmiş, "Muaz sizin için çok güzel bir yol açmıştır.
Artık siz de onun gibi hareket edin" buyurmuştur. Yukarıda görüldüğü
gibi, Muaz (r.a.) hazretlerinin mescide gelmesi ve Resul-i Ekrem'e (S.A.V.)
hemen uyması açıklanırken, birden bire (Şu'be der ki) diye başlayan hadisin
senediyle ilgili bir cümle araya giriyor. İşte söz esnasında bir parantez
içerisine alınacak şekilde, araya sıkıştırılan böyle cümlelere cümle-i
mu-tarıza denir. Ayrıca metinde bu hadisin ravilerinden Amr b. Murre'nin bu
hadisi bir kere doğrudan doğruya İbn Ebî Leyla'dan, bir kere de Husayn
vasıtasıyla İbn Ebi Leyla'dan aldığına işaret edilmiştir.
Resul-i
Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Muaz (r.a.) hazretlerinin davranışını
tasvib ve takrir etmesiyle namazın ikinci dönemi de tamamlanmış oldu. Artık bundan
sonra müslümanlar cemaate geç kaldıklarında imamı namazın hangi rüknünde
bulurlarsa hemen ona uyuyorlar, imam namazı bitirip selamı verince de
yetişemediklerini tamamlıyorlardı.
3.
Namazın uğradığı üçüncü değişiklik de kıble ile ilgilidir. Ancak bu meseleye
üzerinde durduğumuz bu hadis-i şerifte temas edilmemiştir. Bu husus Ahmed b
Hanbel’in Müsned'inde, el-Mes'udî, Amr b. Mürre, Abdurrah-man b. Ebî Leyla ve
Muaz senediyle gelen hadis-i şerifte nakledilmektedir. Buna göre müsiümanlar,
Medine-i Münevverede 18 ay, Beyt-i Makdîs'e (Kudüs'e) doğru namaz
kılmışlardır. Sonra Bakara 144. ayet-i kerimesinin inmesiyle, Kabe-i Muazzama
mü'minlerin kıblesi haline getirilince, namazla ilgili üçüncü değişiklik de
gerçekleştirilmiştir.
2- Salat u Selam:
Nebi s.a.v.'in ismi anılınca, işitilince veya yazılınca söylenen
veya yazılan hayır dualardan ibaret olan sözler yani sallallahu aleyhi ve
sellem.
Allah Azze ve Celle Ahzab suresi 56. ayet-i kerime de: Gerçekten
Allah ve melekleri Nebi'e salat ederler. Ey iman edenler! siz de ona
teslimiyetle salat ve selam edin.